16 Aralık 2008 Salı

Geçmişten gelen,şimdiye sebep olan bikaç yazı...

Mutlak suretle olması gereken bişeydir...Geçmişin ağır kalıntıları arasında olup,yaşamda ilişkilendirilen,her anımıza etki eden,yaşanmışlığa dönüşen etkiler zincirini mutlak suretle cümleleştirmemiz gerekir...bu bazen bir fil arkadaş,bazen nefret edilen burnu büyük insan topluluğu,bazen kayıp olan aile büyüğü olabiliyor...her bi nokta,her bi adım atış,karşımıza çıkan herbi kavşağı,yol ayrımını seçilmesi gereken bi hale sokuyor.ikisinden birini yada herbirinden birini seçmek zorunda kalıyorsun.bu seçim bir eli yağda,diğeri balda olma durumunun zıttı yönde,yani gereksiz zenginlik,görgüsüzlük histerilierinden ziyade,herbir yol ayrımında yaşanmış binbir karın ağrısının sonucu,binbir beyin patlatma,nereye kimi,nasıl,niçin,neden sorularına sonuç aramakla geçiyor...dünya üzerindeki her canlı düşünürün,düşünebilenin bu şekilde ilerlediğini sanmıyorum,olmasıda olanaksız...bazı şanssız şahsiyetlere yakışır yada alın yazısı bi durum olarak görüyorum bunu...bu yol ayrımlarından geçerken bunca kazık çakışlık,karın ağrısı sonuç olarak can sıkıyor,bedbah bir hal alıyor,dolayısıyla yıllar sonra ,yazılan bir yazıda,o an için sebebi bilinmeyen bir krizde,nedenin sonucunu bulmak için derin derin düşündüğünde ortaya çıkmak için en derin dolaplara,kör kuyulara saklanıyorlar...saklanıyorlar,çünkü...saklanıyorlar,çünkü insanlar ağır şeyleri,herne anlamda olursa olsun yarısını bıraktıkları anları,iç burukluklarını unutmak ister.o an unutulabilen şeyler biraz olsun rahatlama ,yola biraz daha ferah içinde devam etme sebebidir...tam anlamıyla kurtulmadıklarını bilirler,kurtulamadıklarınıda bilirler...istemezlerde...ağır aksak yaşam,acı,azap(!)varlığını anlamlandıramadığımız,olmasından küskünlük duyulan,yokluğunda çıplak hissettiren bi durum...ne onunla ,nede onsuz...
İşte durum böyleyken ara ara derin dolap karıştırmlarını yaparız,mutlu oladuğumuzu hissettiğimiz anklarda,acaba sonbahar temizliğini kaç zamandır yapmamıştık?çok olmadı ama şöle ağız tadıyla ne zamandır hüzünlenmedik?ne zamandır sarı sarı yapraklar dökülmedi zihnimizden?ne zamandır yağmurun şiddetli bi anında kimsesiz bi sokakta tek başına kalmış olarak yalnızlığımızı hissetmemiştik?..
Hemen geçmişten bi yol ayrımını bir doz olarak enjekte etmeliyiz kendimize,olmadı bikaç doz daha...sigaradan çıkan dumanı beynimizin herbölgesinde hissetmeliyiz,herbir odada maruana partileri verilmeli...ağır çekim bir halde yatağa iner gibi olmalıyız...rahatlamalı,gevşemeli...sebep olan bi neden,yol ayrımıyla yüzyüze gelmenin açığa çıkma,yüzleşme senfonisi huşuu katmalı,yazıya aktarılmalı,ben bunu bu yüzden yamışım,sebebi buymuş dedirttirmeli...acıyla yeksan,acıdıkça büyüyen,olgunlaşan,rahatlaştıran,sebep sonuç ilişkilerini bildiğinin gereksiz bilgeliğiyle...
Sevgili fil arkadaşım,burnu büyük insanlar,beni küçük gören babam,beynimin ve kalbimin var olduğu sürece dünyadaki varlığınınzı sürdürecek olan herbişeyler...sizin bu dünya üzerindeki varlığınız kalp atışlamın ucunda olma durumundan ileri değil...belki gökdelenlerden büyüksünüz,belki gökdelenlerden büyük bir kitleye hitap etme nedeni olacaksızınz..ama üzgünüm ki;bir ölünlünün zihninde,onun zihnindeki orjinalliğine mahkum ve ölümlüsünüz...
Bikaç ölümlü arkadaşa…

2 yorum:

  1. Yalom, "Güneşe Bakmak" kitabında "kimse doğrudan ölümle yüzleşemez; bu doğrudan güneşe bakmak gibidir" diyor. Sanırım her yüzleşme ama geçmiş, ama ölüm, ama kendin ama bugünle ilgili olsun, güneşe bakmak kadar rahatsız ediyor bizleri. En hakiki yüzleşme girişimlerimizde bile egomuzun etkisi altındayız malum. Her yüzleşme girişiminde nalıncı keseri gibi kendimizden yana yontup tüm anları yeniden şekillendiriyoruz. Sevdiklerimiz egomuza iyi geldiği için sevdiklerimiz oluyor. Nefret ettiklerimiz bize kendimizi berbat hissettirenler. Yani gerçek, samimi, acımasız duugularımızı tek başımızayken bile farketmemiz çok zor. Hal böyleyken kişilerin ama bilinçli ama bilinçsiz kendi kabuklarına, kendi zırhlarına gömülmesi gayet olağan bir durum. Nietzsche vari bir tavırla bitirmek istiyorum: "Ey zırhını deldiğini, hesaplaşmasını dürüstçe sürdürdüğünü, ölümlülük-ölümsüzlük ikilemini kavradığını zanneden zavallı meczup! Bil ki herkes aynı... Sevdiklerin de sevmediklerin de... Zihninin pırıltısından sarhoş oldukların da, öküzlüğe doyamadığını düşündüklerin de... Maalesef hepimiz zavallıyız. Zira insanız. İster bu duruma yan yakıl ister boşveeeer de.Ne sen ne ben ne kızdıkların ne takdir ettiklerin kurtulabilir insan olmanın esaretinden; ne güzel değil mi?"

    YanıtlaSil
  2. "güneşe bakmak,ölümle yüzleşmek" alındı,en kısa zamanda bitirilecek... :)

    YanıtlaSil