19 Ekim 2009 Pazartesi

bu kadar

neydi günahım ,gençliğim bunun için mi soldu gitti?inanmıştım ben sana...yeşil panjurlu evin hayali böylemi bitecekti?panjurlar yeşil fakat içimi katran gibi yaptın şuncacık yaşamımda...nereden tutayım bilemiyorum,tuttuğum heryer parça parça elimde kalıyor...parçaları birleştireyim derken eklediğim büyük parçada kopup gidiyo...insan kanı akmaz mı damarlarında senin be adam!hayallerim vardı,güzel hayaller...huzur kokan bir ev,güzel bakan gözler,cıvıldaşan çocuk sesleri...gıptayla bakılan bir saadet...sen tanırdın beni,gerçekten tanırdın...kırılganlığımı,narinliğimi kimse senden fazla göremezdi...kimse senin kadar bunlara yakın olamazdı....ne oldu? bilmek herşeyi değiştirmiyormuş demek...anlayorum ki bütün iyi niyetler zaman içinde sıradanlaşıp birer hayalete dönüşüyormuş...göremezsin,git gide kayboluyormuş...aklında kalmaz,sıradanlık etiketini üzerine yapıştırıveriyomuşsun...gözle görmediğin zaman da eziverirsin hergeçengün artan şiddetinle...bir insan bir insanı neden görmezden gelir,neden sadece cismini görür?içindekileri,hissettiklerini neden zaman içerisinde eritir,seyreltir?ellerimle ördüğüm dantel masa örtüsü de eriyor...zamansız oldu ama sanırım aynı evde yaşadığı sahibesinin mutsuzluğundan nasibini aldı o da...ne zahmetlerle örüldüğü kimse tarafından bilinmez tabi....o yüzdendir,sıcak bir tencereyi bikaç saniyede olsa üzerine koymaları,o yüzdendir boyası kurumamış pantalonu üzerine koymaları...onu da görmezden geldiler ,erimeye başlayana kadar...evet dünyanın en muhteşem ilmekleriyle oluşmadı tıpkı sahibesi gibi fakat binlerce ilmekle o hale geldi yine sahibesi gibi...
oğlumuzun dünyaya gelme hazırlıkları yaptığı zamanların başında ne kadar inançlıydık....kırlmamışlığımızın en yüce olduğu anlardı,temizlenecektik ,arınacaktık tüm hoyrat anılardan...bana yeniden inceliğimi anımsatmaya başlamıştın...aldığın her güzel buket tebessümlü bir huzura sebep oluyodu...bu zamanlarda aklımın bir köşesinde küçük kuşkulu anlar yaşamıyor değildim...ya bu bitebilirliği olan bişeyse.ya bir anda görünen ve kaybolan bir yıldız gibi bişeyse...ben bunlarıda düşünüyordum istemeye istemeye.yeterliliğinden çok daha fazla kırılmıştım ve artık hiç istemiyordum devamının gelmesini...oğlumuz en güzel iksirim olmuştu...etkisi göz açıp kapama anından ibaret bi iksir...sonra sen oğlumuzu ve onun getirdiği mutluluğuda zaman içinde sıradanlaştırmaya başladın...görmedin,katılaştın,kırdın,hevesi kursakta bırakmak neymiş öğrettin...
artık sana ait olan ne varsa sevemiyorum,sevmek bi yana tahammül bile edemiyorum...kendi canımdan olan oğluma bile uzak gözlerle bakıyorum...çünkü senin hoyratlığın değdi onada,onada bulaştırdın bu lanetini...bu ev...yeşil panjurlarını simsihay boyamak istiyorum...kakmalı yatağımız...bahçede yakmak istiyorum...dantel masa örtüm...boyası kurumamış pantalonunun boyasıyla kirlenmiş olduğu için kesmek istiyorum...kendim...bana dokundun...cismime teneffüs ettin...canımı acıttın...kalbimi yaktın...düşüncelerime herdaim tecavüz ettin,bir türlü çıkaramadım seni ordan...kendimden iğrenme sebebi oldun...içimle ,dışımla heryerime bu kadar sen sinmişken,kendime ne yapmalıyım?alıp başımı gidiyorum...bu kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder