6 Ocak 2009 Salı

Kibritçi Kız

Eğlanceli mi eğlenceli...zeki mi zeki...akıl küpü mü akıl küpü....bunlara bağlı şeyler döktürmek ne güzel olurdu...bişyler yazıyo olmaktansa,yazdıkça çoğalmak,çoğalırlığını gözlemleyenin zihninde ufak elektriklenme şimşekleri bahşetmek çok daha hayırlı olurdu...bunu becerenler neyin fazlalığını taşıyolar?çokmu okurlar acaba?çokmu beyin fırtınasına maruz kalıp,fırtına sonrası sakinliği iyimi değerlendirirler?yada dünyada sınırlı sayıda verilen zekilik ünvanını,başlarına takılan altın taçlarıylamı pekiştirirler?bende olmayanı kıskançlıkla değil,noksan yerlerini düşünmekle geçiririm hep...düşündükçe gitmem gereken yolda değil,kuyruğunun peşinden dönen kedicikler gibi hissetmişimdir kendimi hep...bir gösterge ,bir meteryal,bi kanıt gerekli...bende bişeylerin varolmasında,şekle şemale gelmesinde sebep olmuşum die...buna istinaden ,karınca kararınca,kendi halinde bir klip senaryosun(!) yazmak isterim...dinledinizmi bilmiyorum?güldünya albümünde şevval sam'ın sölediği kibritçi kız şarkısı için bu senaryo.klibin senaryosu olurmu,olursa nasıl olur,ondan bile emin değilim...neyse!.. şöleki:

kamera objektifi adamın gözü olacak.biz gördüklerimizi sürekli adamın gözünden göreceğiz...adam gözlerini açar ve yolda yere bakarak yürüyordur...birkaç adım sonra ufak bir kafetaryanın önüne gelir,içerden gelen müzik ve loş ışık ilgisini çeker ve içeri bakar.içeride şevval sam cam kenarında bi masada salaş toplanmış saçlarıyla,uzun salaş eteğiyle,hafif yüksek topuklu botlarıyla ve uzun kaşe,dar paltosuyla oturur.sonra şarkıdaki akordion sesi yükselir ve adam iyice dikkat kesilerek loş kafeye girer...şarkıcının tam karşısındaki ve camı tam karşıdan gören masaya ilişir yavaş yavaş...ve şarkıcı başlar"nereye kadar sadaka?.."die.herşey yavaş ilerler,üzgün ve düşük bir yüzle şarkıyı sölemeye devam eder şarkıcı...ama şevval samın gözleri teknolojik hilelerle daha parlak ve belirgin hale gelir.sadece gözleri o loşluğu bozar...şarkının ikinci nakaratı başlamadan hemen önce adam gözlerini kapar ve açar usul usul ve şevval sam kafe'nin büyük camekanı önündeki sokak lambasının altında şarkısına girer ve aynı düşük ,marur tavrıyla devam eder...bu arada kar da hafif hafif yağmaya başlar...şarkının sonuna doğru adam kalkar ve camekana doğru yürür...sona yaklaştıkça ,şarkıcı adamın gözlerine direkt bakarak şarkıyı bitirir...gözden kaybolan şarkıcının ardından adam koşarak kafeden çıkar ama kimse yoktur.sonra sokak lambasının altındaki birşeyler dikatini çeker,oraya doğru yürür,eğilir ve yerdekilerin yanmış kibrit çöpleri olduğunu görür...ve yavaşça gözlerini kapatır...

Nereye kadar sadaka,
nereye kadar bu dilencilik?
Ben kimin neyim,
nereye bu yolculuk?

Derin bir üzüntü bu, geçmeyecek gibi...
Yaraya tuz basmak,
nefessiz kalmak,
ağrıya yatmak gibi...
Derin bir üzüntü bu,
ölüm çaresizliği gibi,
imkansızı umutsuzca bilerek beklemek gibi...

Ben kibritçi kız sabaha kadar üşüyorum...
Son kibritimi de yakıp sevdana veda ediyorum...
Sen buz gibi donuk gözlerle yine bakıyorsun,
her zamanki gibi kazanan sen oluyorsun!

Ne zaman pes eder bu kalp,
belki o zaman biter bu aşk...
Ne kadar sürerse o son nefes,
o kadar can çekişir bu aşk...

Derin bir üzüntü bu, geçmeyecek gibi...
Yaraya tuz basmak,
nefessiz kalmak,
ağrıya yatmak gibi...
Derin bir üzüntü bu,
ölüm çaresizliği gibi,
imkansızı umutsuzca yine de beklemek gibi...

Ben kibritçi kız sabaha kadar üşüyorum...
Son kibritimi de yakıp sevdana veda ediyorum...
Sen buz gibi donuk gözlerle yine bakıyorsun,
her zamanki gibi kazanan sen oluyorsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder